Düsseldorf

Dusseldorf

Düsseldorf Almanya’da sık sık seyahat ettiğim şehirler listesinin en tepesinde yer alıyor. Aslında nüfusu Türkiye’deki şehirlerle kıyaslandığında çok yüksek değil; fakat zaten Almanya’daki şehirlerde nüfus çok daha dengeli dağıldığı için yüksek denebilir.

Düsseldorf denince aklıma ilk olarak nedense Königsallee geliyor. Amsterdam’ı andıran dar bir yapay kanalın, iki yanını süsleyen ağaçlar ve mağazalar bulunan bir cadde aslında. Böyle dediğime bakmayın, Düsseldorf’un en ünlü ve prestijli caddesidir. Almanya’nın en lüks alışveriş bölgelerinden biri olarak kabul edilir ve hem yerel halk hem de turistler için popüler bir destinasyondur.

Konum olarak Düsseldorf şehir merkezinde yer alır ve Hofgarten ile Ren Nehri’ne oldukça yakındır.

Caddenin tarihi 1800’lü yıllara dayanır. Adını, 1848 yılında Prusya Kralı IV. Friedrich Wilhelm’den almıştır. König Almanca Kral demektir.

Königsallee, dünya çapında ünlü markaların mağazalarına ev sahipliği yapar, örneğin Louis Vuitton, Gucci, Chanel, Uniqlo. Uniqlo işin şakası tabi ki, lüks bir marka değil ama nedense mağaza dış tasarımları her gittiğim şehirde dikkat çekiyor. Mağazaya girdiğimde bir LCW havası alıyorum, gerek renkler gerekse de ürün gamı olarak. 

Caddede aynı zamanda lüks saat ve mücevher markaları da burada bulunur. Köşede Cartier ilgilenenlerin dikkatini hemen çeker.

Caddenin çevresinde, kaliteli restoranlar ve şık kafeler bulunur. Özellikle açık havada oturup caddenin enerjisini hissetmek harikadır.

Königsallee çevresinde birçok galeri ve Düsseldorf’un sanat etkinlikleriyle bağlantılı mekanlar da yer alır. Almanya’nın birçok şehrini gezmeme rağmen, sanatı sokaklarda gezerken hissettiğim nadir şehirlerdendir.

Kanal boyunca yürüyüş yapmak, kafelerde açık havada oturmak benim avrupa seyahatlerimde en çok sevdiğim etkinliklerden.

Almanya genelinde, şehir içine giderken genellikle araba kullanılmadığını düşünsem de, Königsalle gibi bir yerde dahi 2-3 dakikalık yürüme mesafesinde, günün her saatinde uygun fiyatlı otopark bulunabiliyor. Bu otopark konusu nedense her seferinde beni şaşırtıyor.

Königsallee’ye çok odaklandığımı düşünerek diğer gözlemlerimi de paylaşmak isterim.

Yeme – İçme

Yeme içme ve Almanya denince akla ilk gelen tabi ki döner oluyor. Ama sadece döner olmasın bence. Alman mutfağı diye bir şey ben henüz bu yaşıma kadar duyup görmediğim için, dünya mutfakları da Düsseldorf’ta mevcut ve ulaşılabilir. 

Döner dendiğinde de, Düsseldorf dışında var mı bilmiyorum ama Lucas Podolski ve Metin Dağ’ın birlikte işlettiği Mangal Döner bir alternatif.

İtalyan mutfağı tabi ki dünyanın her yerinde olduğu gibi burada da karbonhidratla bir probleminiz yoksa kurtarıcı oluyor. Bu alternatifler için de L’Osteria ve Vapiano akla gelen ilk iki zincir alternatif. İkisinde de hiçbir problem yaşamadım. Hangisini seçersin deseniz Vapiano’yu seçerim. İlk hangisini deneyimlediyse insan o aklında kalıyor bence.

Alman mutfağı pek yok dedik ama bira-patatesi unutmuşum 😀 Bira patates yapılacaksa benim önerim nehir kenarı. Zaten genellikle hava güzelse bira patates çekiyor canım, orada da benim adresim .

Hele kasım sonu aralık aylarında Düsseldorf’taysanız, Weihnachtsmarkt’a (christmas market) denk gelebilirsiniz demek. Bu durumda akşamları yeme içme için yukarıdaki her şeyi unutun. Akşam oldu hava karardı ve karnınız acıktı. Doğrudan Altstadt’a gidip, Flammlachs yemeniz gerekiyor. Başka bir alternatifiniz yok. Fotoğrafı aşağıya bırakıyorum.

Glühwein oldum olası sevemedim, hava çok soğuk değilse bira, çok soğuksa onu da içmeyi tercih etmem. 

Almanya’da ana yemek sonrası tatlı ben pek yiyemiyorum çünkü porsiyonlar büyük. Ama yer varsa ve yenecekse, tatlı denince benim aklıma gelen genellikle kakaolu tatlılar. San Marco Pasticceria, Königsallee’de Kö-Bogen’da benim en sevdiğim tatlıcılardan. Google puanının neden çok düşük olduğunu anlamamakla birlikte, kakao seviyorsanız kakaolu tatlılarını yemeden oralardan geçmeyin derim. Porsiyonlar tabi ki tüm Almanya’da olduğu gibi büyük, bu yüzden tatlıyı da iki kişi paylaşabilirsiniz.